ŞEYHİN GURBETTE ÖLÜMÜ

Avni Özgürel

8.02.2001-Radikal


Es’ad Coşan efendinin ölüm haberi geldiğinde kimse onun kimliğini sorgulayıp sıfatını ifade etmekte tereddüt göstermedi: Nakşibendi şeyhi! Cenazesinin Türkiye’ye getirilmesi halinde Bakanlar Kurulu kararıyla Süleymaniye’ye defnedileceği haber verilirken de bu ‘tabii bir durum’ olarak duyuruldu. Yerine kimin geçeceği vs. tartışmalarıyla...

Oysa hukuken ortalıkta ne tarikat var ne şeyh ne dergâh.. Hatta, şeyh, efendi, hazret gibi tabirlerin kullanılması yasak... Bu tablo, kabul etmeliyiz ki hayatın her alanında ikiyüzlü yaşama alışmış, bunu bir tarz olarak benimsemiş olmamızın sonucu. Toplum ve devlet olarak bazı şeyleri ‘yazı’ yüzümüzde, bazı şeyleri ‘tura’ya dönerek yaşıyoruz.

İskenderpaşa cemaati diye anılan hareket 1958’de bu camiye din görevlisi olarak tayin edilen Mehmed Zahid Kotku etrafında oluştu. Dergâhın Nakşibendi kimliği ön plandaydı ama Kotku’nun Kadiri, Sühreverdi, Kübrevi ve Çeşti tarikatlarından da ‘icazet’li olduğu biliniyordu. (Es’ad Coşan’ın şeyhliği döneminde bu zincire Mevlevilik, Halvetilik, Bayramilik ve Şazeliye de eklendi...)

Mehmed Zahid Kotku sürekli tebessüm ettiği izlenimini veren çehreye sahip, Kafkas kökenli, bundan dolayı heybetli bir insandı. Nakşibendiliği yol olarak benimse-mişti ama ‘Şazeli meşrep’ olduğunu vurgulardı. Bu da ‘kendi emeğinin karşılığından başka bir şeye talip olmamak, başkasına muhtaç olmadan geçimini sağlamak ve müspet bilimlere merakının izahıydı.

Siyasetle ilgili, gündelik olaylar konusunda kanaatlerini söylemekten sakınmayan, inandığı işte öne düşmekten çekinmeyen bir insandı Kotku. Örneğin sonradan Necmettin Erbakan’ın ismiyle anılsa da Gümüş Motor onun girişimiydi. Siyasette, gerek Milli Nizam Partisi ve gerekse Milli Selamet Partisi konusunda yüreklendirici olduğu ne kadar sır değilse, Erbakan konusunda hayal kırıklığına uğradığı da o kadar malum.

Zahit Kotku’nun vefatından önce uzun süren hastalığı döneminde çevresindekilere cenazesinde siyasetçi istemediğini, hatırasının istismarı düşüncesinin kendisini rahatsız ettiğini söylediği ne kadar doğru bilmiyorum. Ama vefatında (13 Kasım 1980) 12 Eylül müdahalesi gerçekleşmişti ve yakındığı siyasilerin hepsi gözetim altındaydı.


40'ıncı halka

Es’ad Coşan, Nakşibendiye’nin ‘altın silsile’ diye andığı zincirin 40'ıncı halkası olarak kayınpederinin yerine geçtiğinde hiç yadırganmadı. Akademik kariyerinin zirvesindeydi, Mehmed Zahid Kotku tarafından uzun zamandır göreve hazırlandığı biliniyordu. Kotku’nun ‘Benden sonra hizmeti sen sürdüreceksin’ dediğinde pek de sevinmediğini ve itiraz ettiğini anlatmıştı hoca: ”Çok ağır bir vazife... Bunu bana yüklemeyin, zaten yapamayabilirim dediğimde, rahmetli, yardım ederler, merak etme, diyerek beni ikna etti.”

O yılların bir özelliği önde gelen bütün dergâhların akademisyenlere yönelmiş olmasıydı aslında. Şeyh efendilerin çoğu Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda cemaatin etkinlik kazanması için akademisyen ve bürokrat ağırlıklı yapılanmayı tercih ediyorlardı. Kotku’nun da dergâh çevresinde oluşan siyasetçi-bürokrat-akademisyen alakasının dağılmaması için Coşan’ı seçtiğini düşünmek mümkün...
Es’ad Coşan önderliğinde genç kuşaklara, yükseköğrenim gören kesimlere yönelen İskenderpaşa Dergâhı bu özelliğiyle yine Nakşibendi hareketi içinde anılan Adıyaman (Raşit Erol) ve Fatih (Mahmut efendi) çevresinde toplanan cemaatlerden ayrıldı.

Hiç kuşkusuz Es’ad Coşan da siyaseti etkilemeyi en az kayınpederi kadar arzuladı. Bunun sonucu olarak Turgut Özal sağken ANAP’a yakın durmakta sakınca da görmedi. Onun ölümünden sonra ise RP’ye karşı çıkmama tavrını benimsedi. Ama sütten ağzı yanan dergâh bu kez yoğurdu üfleyerek yemekte kararlıydı; nitekim Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde Coşan resmi konutta verilen ünlü iftara katılmadı. Hasan Hüseyin Ceylan’ın daveti kabul etmeleri için harcadığı büyük çabaya rağmen sadece Fethullah Gülen’le Es’ad Coşan mazeret bildirdiler.

Coşan bu tantanalı daveti bir tür ‘biat’ töreni gibi algıladığını ve dergâh açısından sakıncalı bulduğunu da saklamıyordu. Bu dönemde Coşan, RP liderliği konusunda ima kalkanının arkasına saklanmadan çok net olumsuz tavır aldı.
Ancak Es’ad Coşan 28 Şubat süreciyle birlikte askerlere hâkim olan düşünceye yönelik eleştirilerini sıralamakla birlikte öfkenin hedefi yapılmak istenebileceği endişesiyle Ak-TV gibi amatörlüğünden dolayı fazla fayda da getirmeyen yayınları durdurup yurtdışı çalışmalarına ağırlık verdi. Ve dikkatini Avustralya üzerinde yoğunlaştırdı. Giderek zamanının büyük çoğunluğunu yeni kıtada geçirmeye, Türkiye’ye kısa süreli olarak uğramakla yetinmeye başladı.

Zahid Kotku’nun döneminde İskenderpaşa Camii çevresinde toplananların sayısı yüz bin dolayındaydı. Es’ad Coşan döneminde ise bağlıların bir milyonu aştığını söylemek mümkün. Coşan’ın Nakşibendiliğin kimilerince gizemli sayılan iç öğretisini internet ortamına taşıyıp bağ için sürekli yüz yüze ilişki şartını ortadan kaldırmakla halkanın bu denli genişlemesini sağladığı, şimdilerde birçok ülkeden izlenebilen AKRA-FM ve internet ortamından sesli olarak yayımlanan vaazlarıyla geniş kitlelere ulaştığı açık. Allah isminin kalbe nakşedilmesi çabasının ifadesi olan; gösterişli zikir törenlerinden uzak, insanların tek başına talim edecekleri derslere dayalı Nakşibendilik açısından internetin gerekli her şeyi noksansız sunduğu da şüphe götürmez.

Türkiye’nin dini hayatında her zaman önemli rol oynamış, siyasette ağırlığını her zaman hissettirmiş İskenderpaşa cemaatinin Coşan’ın vefatından sonra dağılma ihtimalinin olup olmadığı sorusunun cevabını da tarikatın geçmişine bakarak bulmak mümkün. Nakşibendi camiasında şimdiye kadar açık vasiyet üzerine görev alan hiçbir şeyh itirazla karşılanmadı. Coşan’ın bir vasiyetinin olmaması da söz konusu değil. Zira her şeyh sorumluluk üstlendiği anda bu yolda vasiyette bulunup zaman içinde kararında istediği değişikliği yapabiliyor.

Son bir not: Mehmed Zahid Kotku ve ardından Es’ad Coşan’ın bir özellikleri de Türk kimliklerini her vesileyle ifade etmiş, ulusal konularda duyarlılıklarını göstermiş olmaları. (...)

Onu nur denizine emanet ederken, kendisine ve emanetini taşıdığı yolun öncülerine Allah’tan rahmet diliyorum.

 içindekiler | ana sayfa