BU KADARI DA FAZLA

İbrahim Tenekeci

09.02.2001-Milli Gazete


Es’ad Coşan Hocaefendi’nin bakanlar kurulu kararıyla Süleymaniye Camii’nin avlusuna gömülmesi, anlaşılmaz bir şekilde birilerini rahatsız etti. (Bu birileri; Star, Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi ideallerin değil de durumun adamı olan gazeteler.) Bu rahatsızlığı daha iyi anlatabilmek için, isterseniz ismi geçen dört gazetede küçük bir gezinti yapalım. Konuyu manşetten duyuran Hürriyet gazetesi, Hocaefendi’nin Süleymaniye avlusuna gömülmesini “anayasaya aykırı“ buluyor. (Sanki anayasaya harfi harfine uyuyorlarmış gibi...) “Dinde bunun yeri yok”, “İlahiyatçılar tepkili” gibi arabaşlıklarla süslenen haber, tam bir felaket ve cahillik örneği sergiliyor.

Star gazetesi de meseleyi manşetine taşıyan gazetelerden. Akıllarınca “cennete giden yol Süleymaniye’den geçmez” diyorlar. Bak sen... Güzide kurumlarımızdan Milliyet de, manşetini bu konuya ayırmış. Hocaefendi’nin Süleymaniye’ye gömülme kararını “oy avcılığı” olarak adlandırıp devam ediyor: “Mimar Sinan’ın bile kendisine layık görmediği Süleymaniye avlusu, tarikat mezarlığına çevrildi.” Aynı gazetede bazı milletvekillerinin konuyla ilgili görüşleri var:

Örneğin DSP’li Uluç Gürkan, “beni de anıtkabire gömün” diyor. (Gürkan beye verdiğim cevabı buraya alamıyorum.) MHP’li Yusuf Kırkpınar, “benim babam nasıl normal mezarlıkta yatıyorsa, o da orada yatsın” diyor. (Kırkpınar’ın soyadına aldanmayın!) Sabah gazetesi manşetini, Hocaefendi olayına nispet yapmak için Nazım Hikmet’e ayırmış. Nazım’ın mezarı Türkiye’ye gelsin diyorlar da, başka bir şey demiyorlar. (Buna bizim de bir itirazım yok. Ama Nazım’la Hocaefendi’yi aynı kefeye koymak, ancak Sabahçılara yakışacak bir davranış.) Manşetlerin yanısıra, iç sayfalarda da konu derinlemesine(!) masaya yatırılıyor: “Avukatlardan Sezer’e çağrı: Bu kararı durdurun.”, “Memur bekler, ama tarikat asla” gibi onlarca mide bulandırıcı haber, allanıp pullanıp okuyucunun gözüne sokuluyor.

Bu dört gazetenin birinci sayfalarını kabaca köşemize yansıttıktan sonra, konumuza devam edelim. Sözkonusu zihniyetin rahatsızlığı, bir cenazenin Süleymaniye ya da bir başka cami avlusuna gömülmesi falan değil. Eğer öyle olsaydı, daha önceki defin işlemlerinde de aynı kepazelikleri sergilerlerdi. Benim düşündüğüm şu: Büyük insanlar sağlıklarında olduğu gibi, ölümlerinden sonra da önemli görevler üstlenir. Yıllardır küskün olan iki kardeşin, babalarının ölümünden sonra barışması gibi; alimlerin ölümü, Müslümanlar arasında ‘birleştirici, yakınlaştırıcı’ bir rol oynar. Sözkonusu zihniyetin rahatsızlığı işte bundan kaynaklanmaktadır. Vakit, birbirimize sarılmanın vaktidir!


içindekiler | ana sayfa