BU VATANIN RÜZGARLARI İSLAM DİYE DİYE ESER

Ali Eren

12.2.2001 Akit


Önce bir fıkra... Gökten 100 tane, “Dünyada kullanmak üzere, inançlı insanlara haksızlık yapma ve huzursuzluk verme sermayesi” indirilmiş. Bunun 99 tanesi malum kesime verilmiş, 1 tanesi de diğer insanlara bırakılmış. 99 taneyi alanlar itiraz edip, “O 1’de de hakkımız var” demişler. Şimdi esas meselemize geçelim. Türkiye’de azınlık bir kesim, inancına bağlı insanlarla uğraşmayı kendisine değişmez vazife bilmiştir.

Oysa Stalin bile bilir ki, bu vatanın toprağı inançla yoğrulmuştur. Toprağı sıksan şehit kanı fışkırır. Rüzgârlar bu vatanda “İslâm, İslâm...” diye eser. Câmiler Yaratıcı’nın birliğine şehadet edercesine parmaklarını göğe doğru kaldırmışlardır. İslâm’ın imzası olan bu mâbedleri, vatandan söküp yok etmenin veya yıkmanın imkânı olmadığını bilen bazıları, kâh câmilere saldırıyorlar kâh câmi ehline... Saldırı için bahane bulmaksa her zaman mümkün. Yeni bahane, merhum Es’ad Coşan’ın Süleymaniye haziresine gömülmek istenmesi oldu. Vay efendim nasıl olur da Süleymaniye Câmii’ne gömülürmüş... Halbuki itirazlarında hem tutarsızdırlar hem de câhilliklerinden gülünç duruma düşüyorlar.

CÂHİLLİKLERİ

Sayın Cumhurbaşkanı veto etmeseydi, merhum Es’ad Coşan, Süleymaniye Câmii haziresine, yani avlusuna defnedilecekti. Bunlar ise “Süleymaniye Câmii’ne gömülemez!..” diye bas bas bağırıyorlar. Zannediyorlar ki, cenaze câmiye gömülecek. Ne acıdır ki, câminin ne işe yaradığını bile bilmiyorlar. Turistler kadar bile câmiye gitmezlerse... Bir yapının câmi olduğunu sadece minarelerinden tanıyacak kadar câmiye yabancı olurlarsa, elbette netice de böyle olur... Ne acı ki, câminin kapısının ne tarafta olduğunu bile bilmiyorlar... Bir de kalkıp câmi ve Müslümanlar hakkında konuşuyorlar. Sonunda da işte böyle câmilere ceset gömüldüğünü zannediyorlar... Türkiye gibi, her tarafı câmi dolu bir memlekette yaşadıkları halde, câminin ne işe yaradığını bile bilmeyen bu çok bilmişlere sadece gülmek değil, acımak da lâzım.

TUTARSIZLIKLARI

Efendim neymiş? Cumhuriyetin ilkelerini açıktan açığa ezen bir kişi nasıl Süleymaniye’ye gömülürmüş... E canım siz değil miydiniz, câminin, Cumhuriyetin hüviyetine ters olduğunu söyleyenler!.. (Gerçi o takdirde bütün câmiler yıkılmalı ya!) Nerdesiniz İstanbul eski Belediye Başkanı Sayın Nurettin Sözen? Siz değil miydiniz Sayın Prof. Ahmet Akgündüz’ün karşısında, “Taksim’e câmi yapılması Cumhuriyet ilkelerine terstir” diye kükreyen? Şimdi de Melih Aşık gibiler kalkmış, “Cumhuriyet ilkelerini açıktan açığa çiğneyen kişi Süleymaniye avlusuna gömülemez” diyebiliyor. Câmi onu hangi cihetten ilgilendiriyorsa? E birader insaf! Böyle zatları Cumhuriyete karşı gösteren de sizsiniz, câminin cumhuriyet ilkelerine uymadığını söyleyen de siz... Söylediğiniz doğru değil ama, farzedelim ki doğru... Hem câmiler hem de bu zatlar cumhuriyete uymadığına göre; Cumhuriyet düşmanı kimselerin, cumhuriyetin hüviyetine uymayan câmi avlusuna gömülmelerinden daha normal ne var ki? Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş olmuyor mu?

İŞİN DOĞRUSU

Madem câmi avlularına defin yapılıyor, o halde birileri buralara gömülecektir. Hayatları câmilerde geçmiş insanları oraya gömmeyelim de sizleri mi gömelim? Sizler ki; hayatlarınızda câmilerden köşe bucak kaçıyorsunuz. Halktan o kadar uzaksınız ki; halk cumâlarda, hele hele bayramlarda câmileri doldurduğu halde, siz senede iki defa bile, yani bayramdan bayrama dahi millete karışmıyorsunuz. O halde, herhalde sizi, semtine uğramadığınız câmilere gömecek değiliz. Hayatında hoşlanmadığı bir yere, insanı öldükten sonra getirmek olur mu? Zaten öyle yapsak sizin kemikleriniz sızlar ve bu size işkence olur. O halde; Bırakın câmi ehlini, istediği kimseleri istedikleri yere gömsünler... Hayır; İlle de mütedeyyin kimselere ölümlerinde bile huzursuzluk çıkaracaksınız... “Yapmayın, etmeyin...” diyeceğim ama, siz yine yapacaksınız yapacağınızı... O halde devam edin... Ama korku sizden niye hiç ayrılmıyor? Mütedeyyin insanların ölülerinden bile niye bu kadar korkuyorsunuz?..

TEHLİKE GEÇTİ Mİ?

İstediğiniz oldu ve merhum Es’ad Coşan, Süleymaniye haziresine gömülmedi. Eyüp’e defnedildi de şimdi her şey güllük gülistanlık mı oldu? Bundan sonra sanki dindar insanları rahatsız etmeyecek misiniz? Süleymaniye’ye gömülseydi tehlike vardı da, Eyüp’e gömülünce kalktı mı? Bu zatların sevgisinin gönüllerdeki kabirlerine nasıl engel olunacak? Gerek Es’ad Coşan ve gerekse Ahmet Kabaklı Hoca’nın cenazelerindeki sel gibi kalabalığı gördük. Onları sevenler, sadece cenazeye iştirak edenlerden ibaret bile değil. Cenazeye gelemeyenler, gelenlerin kim bilir kaç katı? Bu sevgi, birilerini sadece korkutmuyor, kıskandırıyor da. Çünkü, millet tarafından sevilmemeleri bir tarafa, birbirlerini bile sevmiyorlar ki. İçlerinden birisi hastalansa, ziyaretine gitmezler. Ölse cenazesine gitmezler. Gitseler, namazını bile kılmaz/kılamaz (çünkü bilmez) sap gibi dikilirler.

Üstelik, “Öldün de ne güzel ettin” manasına alkışlarlar. Velhasıl, onlardan itibarını bitirenler dostlarını da yitirirler. Sevgileri kalplerde, tabutları omuzlarda taşınıp hiç unutulmayanlar öyle mi ya?.. İşte, terslik gösterenlerin mahrum oldukları bu sevgi yok mu bu sevgi... Âhirette bile yok olmayacak bu sevgi, çıldırtıyor onları çıldırtıyor... Onlarınsa, ne geride bıraktıkları sevgi var ne de âhiretleri... Halbu ki, istemeyerek de olsa, ilk ve son defa câmiye gelip musallâya uzandıkları zaman kendilerine dua edenler, şimdi düşmanlık yaptıkları kimselerdir...


içindekiler | ana sayfa