DİASPORA

Abdurrahman Dilipak

5.2.2001 Akit


Bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Es’ad Efendi, 28 Şubat rüzgârlarının sert esmeye başladığı günlerde ayrıldı Türkiye’den ve bir daha geri dönmedi.

O bir bilim adamı idi.

Ülkesinin ve halkının refah ve mutluluğu için çalışıyordu. Birçok okullar açtı, hastaneler kurdu, radyo, televizyon kuruluşlarına öncülük etti, talebeleri değerli birçok dergiler çıkardılar, kitaplar neşretti.

Zaten İskenderpaşa, öteden beri ilme ve sanata duyarlı bir cemaatti. Öğretim kurumlarına ve bilime önem veren bir hareket olarak dikkatleri üzerine çekti.

İskenderpaşa, her şeyden önce bir ahlak okulu idi, sevgi, barış, kardeşlik, feragat ve fedakârlık üzerine kurulan bir hareket.

Demir almak günü gelince zamandan, her şey duruyor.

Ruh yorgun bir ömrün ardından, hasret duyguları, yaralı yürekler ve yaralı bir bilinci terkederek geldiği yere gitti.

Bir tanık daha ayrıldı aramızdan.

Dilerim onun talebe-leri, manevi mirasçıları, bu manevi sorumluluğun gereğini yerine getirirler. Yarım kalan işler yeniden derlenip tamamlanarak tamama erdirilir.

Hak Yol Vakıfları yeniden derlenir, Seha Neşriyat yeniden eserler vermeye başlar. İslâm dergisi, İlim ve Sanat, Kadın ve Çocuk dergileri yeniden çıkar.

Değerli bir bilim adamını bir hiç yüzünden ülke sınırları dışına kaçırdık. Dış dünyada bir Türk diasporası oluştu.

İlk 1960’larda işsizlik sebebi ile büyük bir göç yaşanmıştı. Ardından 12 Mart geldi, sol aydınlar doğup büyüdükleri toprakları terketmek zorunda kaldılar. Daha önce gri olan diasporanın rengi kızıla çaldı. 12 Eylül diasporasının rengi gök kuşağı gibi idi. Düşünen herkes öncelikli tehdit kapsamına alındı. 28 Şubat diasporasının rengi, tıpkı NATO’nun öncelikli tehdit algılamasında olduğu gibi yeşildi.

Es’ad Efendi Avustralya’ya gitti. Binlerce kız öğrenci, Amerika’dan, Kanada’dan Güney Afrika’ya, Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya kadar dağıldı-yayıldı.

Daha dün Vakıf Gureba’dan iki düzineye yakın değerli doktor ve sağlık personeli başörtülü olduğu için görevden alınmış ve haklarında soruşturma başlatılmış. Bu dürüst, bilgili ve çalışkan, fedakâr insanlar sadece dinlerine bağlı oldukları için acımasızca görevlerinden alınıp sürülüyor. Bu olaylar tam da Ermeni soykırımı iddialarının gündeme geldiği bir zamanda yaşanıyor.

Hani düşünüyorum da, birilerinin ellerinden gelse asimile edemedikleri bu insanları soykırıma bile tabi tutabilirler belki de. 28 Şubat’la ilgili söylentilere bakılırsa birileri bunları düşünmemiş de değil.

28 Şubat günleri, nice düşünürü, politikacıyı, bilim adamını, işadamını, gencecik insanları dünyaya savurdu.

Kimse bu topraklardan kopmadı ve kimse umutsuz değil. Her biri gittiği bölgelerde çabalarını sürdürdüler. Her biri o topraklarda burada olmadığı kadar özgür ve saygın konumda ve imkânları çok daha iyi.

Hatırlarsanız, Osmanlı döneminde de Fransa’ya kaçan ya da giden aydınlar, oralarda güçlenerek geri dönmüşler ve yönetimde etkin ve belirleyici roller üstlenmişlerdi. Aslında bugün aynı şey bizim başımıza geliyor.

Sovyetlerin dağılması, Marksizmin içine sürüklendiği acziyet, solu entelektüel anlamda teslim olmaya zorladı. Müslümanlar çok farklı bir çizgi izliyorlar.

Bugün Avrupa’da binlerce işadamı var. Üniversitelerde en etkin gruplar bizim kardeşlerimiz. Hepsi dil biliyor, bilgisayar biliyor ve kendini hayata hazırlıyor.

Es’ad Efendi, Türkiye’de yapamadığını Avustralya’da yaptı. Hem de daha özgür bir şekilde. İnternet üzerinden tüm dostlarına sesini duyurdu.

O diaspora da öldü. Ömrünün son döneminde muhacirdi o. Habeşistan’a giden ilk muhacirler gibi gitti Avustralya’ya, onu orada Medineli ensarlar gibi, daha önce ekmek parası kazanmak için giden kardeşleri karşıladı. İlk tebliğci Nakşi dervişleri Gül Cemal ve Nur Muhammed’in manevi mirasını ihya ettiler.

Es’ad Efendi’nin naaşı ister gelsin ister gelmesin, ama mutlaka hem orada hem de burada bir makberi bulunmalı, bir Nakşi Muhammedi gibi, ölümüzle, dirimizle toprağa kök salmalıyız. Bizim cesetlerimizden bile iman filizleri fışkırmalı.

Değil mi ki kıblemiz bir, cenaze namazını da dünyanın farklı kıtalarında birlikte kılmalıyız.

Her nefis ölümü tadıcıdır. Ondan geldik, dönüş yalnız onadır. Vatanından çıkartılan insanları gurbet hayatları bir bağışlanma vesilesidir. Ömürlerini tebliğle hareketlendirenler ve dinleri yüzünden topraklarından çıkartılan ya da terke mecbur kalanlar bu halde iken vefat ederlerse şehit hükmündedir.

O şimdi asıl yurduna döndü. Ve gerçek hasret şimdi bitti. Demek onun ömrü buraya kadarmış ve Azrail’le buluşma yeri orası imiş.

Zaten her Müslüman için bu dünya bir diasporadır.

Allah rahmet eylesin. Yakınlarına ve ailesine başsağlığı diliyorum.

Selâm ve dua ile.

içindekiler | ana sayfa