GÖÇLERAhmet Taşgetiren
6.02.2001 Yeni Şafak
Altınoluk dergisinin Şubat sayısındaki yazımın başlığı “Yol Muhasebesi” ifadesini taşıyor. Yazı “Hayat bir yolculuktur” diye başlayıp devam ediyor. Sonra Kur’an’ın sıklıkla vurguladığı “Allah yolunda...ki” mü’min tavırlarına temas ediliyor... Onlardan biri de “Allah yolunda hicret etmek...” Hayat yolunun sonu, vuslata çıkıyor. Ebedi hayata göç de Allah’a doğru bir yolculuk...Mevlânâ, dünya hayatını aslî vatandan ayrılış olarak niteler ve ney’ine vuslat nağmeleri söyletir. Dünyadan ahirete doğru bir akış vardır insanoğlunda... Bu vatan-ı aslîye doğru bir çekiliş, cezbediliştir. Bu cezbediliş, istenen bir şeydir Mevlânâ yürekli insanlar için...
Rahmet-i Rahmân’a kavuşan Es’ad Coşan Hocaefendi gurbetleri, sılaları, hicretleri, göçleri içiçe yaşayan bir gönül insanı... Onun da yüreğinde vuslat yolunda bir Mevlânâ cezbesi, bir şeb-i arûs hasreti yaşadığına kuşku yok. Onun için gönül insanlarının üfûlü feryad yerine hasret bırakır geride... Ama bir başka hicret ve hicran boyutu var ki, ülkemizin yaşadığı, orada biraz durmak lâzım. Allah’ın Rasûlü (s.a.s) bile Mekke’den ayrılırken geriye dönüp bakmış ve “Ey Mekke, senden ayrılmak zorunda bırakılmasaydım, asla ayrılmazdım” diye seslenmişti. Nasıl bir söyleşiydi bu bir Peygamber’le şehri arasında yaşanan! Vatan, soluk alıp verdiğiniz iklim, üzerinde yürüdüğünüz toprak, hatıralarınız... neydi bütün bunlar ki içinizde bir hasret olup yumaklaşıyordu.
Es’ad Coşan Hocaefendi, ülkenin daralan nefes alma ortamından uzaklaşmayı tercih etmişti. Kutlu önderinin 14 asır önce yaşadığı hicret ve hasret duygularını yaşamış olduğunda kuşku yok.
Acaba kim gurbette? Siz mi, sevdiğiniz, gönül dünyanızı ışıttığına inandığınız insanlar mı? Gurbet neresi? Yoksa her yeri gurbetleştiren bir dünyevi daralma mı inşa edildi dünya çapında? Bunlar olmamalı, yaşanmamalıydı... Bu gönül insanlarının dünyalarını daraltmamalıydık. Onları, başka ülkelere savurmanın, ülkemize katacağı bir şey yoktu, yok! Onlar giderler, gittikleri yerlere güzellik taşırlar, ama siz fakirleşirsiniz. “Fakirleşiyoruz” diyordu dün bir dost. Gönül dünyamızda bir fakirleşme bu. Her gönül insanının bir hizmet rengi vardır, bir terbiye çizgisi, bir kişiliği inşa yöntemi vardır.
Mehmed Zahid Kotku - Es’ad Hoca çizgisinde Türkiye, tasavvufi muhtevanın kitap, her türden dergi, radyo ve tv gibi medya kanallarına taşınma seyrini gördü, eğitim alanında müesseseleşmeye tanık oldu, “görünmeyen üniversite” coşkusuna ulaştı. Ekonomiyle, siyasetle imtihana girdi. Bunları gelişme seyri ve gelinen nokta itibariyle Türkiye de değerlendirmeli, tasavvufi mektepler de...
Avustralya’ya göçün bir yerinde kendi ülkesindeki alan daralması varsa, diğer yerinde küresel açılım düşüncesinin bulunduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Avustralya’dan gelen haberler, Hocaefendi’nin orada adeta hep kalmak istercesine bir hizmet şevkiyle hareket ettiğini gösteriyordu. Bakir alanlar gibi görmüş olmalıydı... İslâm tebliği için bakir alanlardı gerçekten, dünyanın pekçok alanı.. Kur’an “Allah’ın arzı geniş değil miydi?” diye soruyordu zayıf düşürülmüş olduğuna inananlara... ve bir çok gönül adamı Allah’ın arzının gerçekten geniş olduğunu görmüşlerdi...
Böyle zamanlar, geride kalanların yüreklerini derin bir hasret duygusunun sardığı zamanlardır. Özlem gelir kuşatır yürekleri. Hocaefendi’nin gönül dostları, yakınları, onu Allah için seven her mü’min, biraz buruktur şimdi. “Göz yaşarır, gönül hüzün dolar” diyor Rasûlullah böyle zamanlar için.. Ve sabırdır, sığınmadır, “İnna lillâh” demektir her hüznün ilâcı... Teselli “Ve innâ ileyhi raciûn” dadır. “Ve innâ inşaallahü biküm lâhikûn”dadır. Bir gün varıp buluşacağız. Duamız, Rabbimiz’in bizi mahşer ikliminde sevdiklerimizle ve sevdikleriyle elele tutuşturmasıdır. Hocaefendi’ye Allah’tan rahmetler, aile efradına, gönül dostlarına başsağlığı ve sabırlar niyaz ediyorum.