ES’AD HOCANIN ARDINDAN

Ebubekir Sifil

06.02.2001 Milli Gazete


9-10 Aralık 1995 tarihinde Düzce’de yapılan “Muhammed Zâhid el-Kevserî sempozyumu”na konuşmacı olarak davet edildiğimde ayrı bir heyecan hissetmiştim. Bu heyecanım iki sebepten kaynaklanıyordu. Birincisi bu topraklarda doğup büyümüş, Şeyhülislâm Vekilliği gibi yüksek bir ilmî-idarî makamda görev yapmış ve fakat bilâhare İttihat Terakki komitacılarının hakkında tutuklama kararı çıkardıklarını öğrenince vatanını terkederek Mısır’a hicret etmek zorunda kalmış büyük bir ilmî kişiliği kendi doğduğu yörede anma/anlatma fırsatı bulmuş olmamdı. Heyecanımın ikinci sebebi de sözkonusu sempozyumu düzenleyen Es’ad Coşan Hocaefendi (merhum) ile yakından tanışma imkânına kavuşmaktan neş’et ediyordu. Düzce’de iki gün süren sempozyum boyunca Hocaefendi ile birlikte olduk, sohbetine katıldık, yemek yedik, ibadet ettik ve yakın alakasına mazhar olduk.

Ne yazık ki, Hocaefendi merhumla ilişkim o iki günle sınırlı kaldı. Ancak iki günle sınırlı da olsa büyük bir gönül ve hizmet adamını fizikî anlamda yakından tanıma fırsatı bulabilmiş olmanın mutluluğunu hissettim. Bu bakımdan geçtiğimiz Pazar günü Hocaefendi’nin Avustralya’daki kaza sonrasında ebedî eleme intikal ettiğini haber aldığımda onu yakından tanıyanların hissettiklerini hissettim. Millî Gazete okuyucularının merhum Hocaefendi’yi zaten yakından tanıdıklarını bildiğim için onun hizmetlerini, kişiliğini ve hususiyetlerini anlatmanın malumun ilamı olacağının farkındayım.

28 Şubat sürecinin gönülleri, kalpleri ve bedenleri oradan oraya savuran kasırgasında Hocaefendi’nin payına da dünyanın öbür ucu düşmüştü. Gerçi daha öncesinde Mehmed Zahid Kotku (rh.a) sonrası da farklı bir savrulma yaşanmıştı. Ancak insanın doğup büyüdüğü, havasıyla suyuyla ve insanıyla mecz olduğu topraktan cüda düşmesi elbette ancak yaşayanı kadar bilinemeyecek bir tahassür sebebidir. Fakat Hocaefendi gibi “çekim merkezleri” için Allah’ın arzı tümüyle bir irşad ve tebliğ sahasıdır. Böyle olduğu için Avustralya’da da misyonunu devam ettirdiğini görüyoruz. Hocaefendi merhum da bütün irşad ve gönül adamları gibi büyük bir boşluğu doldurdu ve sırası geldiğinde “gidenler” kervanına katıldı. Geride bıraktığı yüzbinlerce milyonlarca seveni, bağlısı ve hizmetleri elbette onun adını yaşatacak. “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci’ûn.”


içindekiler | ana sayfa