O BÜYÜK BİR İNSANDIM. Ahmet Varol
6.2. 2001 Akit
Değerli alim ve muhterem bir zat olan Prof. M. Es’ad Coşan hocaefendinin ve damadının vefatı hepimizi derinden sarstı. Yüce Allah’tan kendilerine rahmet ve mağfiret, geride kalanlarına başsağlığı ve sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Allahu teala mekanlarını cennet-i ala eylesin; bizleri de cennette onlara komşu eylesin.Muhterem M. Es’ad Coşan hocaefendiyi, Kasım 1980’den buyana yani yirmi yıldan fazla zamandır şahsen tanıyordum. Ben 1980’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdiğimde o da bu fakültede Türk - İslâm Edebiyatı kürsüsünün başkanıydı. Birinci sınıfta bizim Türkçe Kompozisyon, ikinci ve üçüncü sınıflarda Türk-İslâm Edebiyatı derslerimize geldi. Herhangi bir engel çıkmadığı zaman derslere bizzat kendisi giriyordu. Beşinci sınıfta da ara sıra Epigrafi-Paleografi (eski metinleri okuma bilimi) derslerimize giriyordu.
Birinci sınıfta Türkçe Kompozisyon derslerinde çoğunlukla çalışmalarda başarılı olmanın kurallarını öğretiyordu. Bunun yanı sıra araştırma teknikleriyle ilgili önemli bilgiler verdi. Çok tatlı ve insanın gönlünü okşayan bir ders anlatış tarzı vardı. Bu yüzden onun derslerini takip etmekten özel zevk alıyorduk. Kullandığı üslup aynı zamanda anlattıklarının zihinlerimize iyice yerleşmesini de sağlıyordu. Onun birinci sınıfta öğrettiklerini kısa notlar halinde bir küçük defterde topladım ve sürekli bir başvuru kaynağı olarak değerlendirdim.
Muhterem M. Es’ad Coşan hoca öğrencilerle ders haricinde de münasebet içinde olurdu. Çalışma odasının kapısı bütün öğrencilere açıktı. Dikkat çeken bir yönü de öğrencilere son derece sıcak ve mütevazı davranmasıydı. Bahçede, koridorlarda veya bir başka yerde, nerede bir öğrenciye rastlayacak olursa kesinlikle selam vermeden geçmezdi.
1984’te henüz öğrenciliğim devam ederken İslâm mecmuasında Dış Haberler sorum-lusu olarak çalışmaya başladım. Bu mecmuanın çıkarılmasına öncülük eden oydu. Bu yüzden orada çalışmaya başlamakla kendisiyle daha yakın bir münasebet içine girme fırsatı doğmuştu. Ankara’da bulunduğum sürece aynı zamanda Özelif Camisi’ndeki sohbetlerini de kaçırmamaya gayret ediyordum. Buradaki sohbetleri bilindiği üzere hadis sohbetleriydi. Resulullah (s.a.s.)’ın hadislerindeki hayat düsturlarını kendisini dinlemeye gelenlere izah ediyordu. Fakültedeki derslerde kullandığı o yumuşak ve gönlü okşayıcı üslup buradaki hadis sohbetlerinde de kendini gösteriyordu.
İslâm mecmuasının merkezinin İstanbul’a taşınması vesilesiyle 1986’da biz de İstanbul’a taşınmıştık. Dolayısıyla muhterem Es’ad Coşan hocaefendiyle münasebetimiz İstanbul’da da devam etti. İstanbul’da da İskenderpaşa Camisi’nde verdiği hadis sohbetlerini takip etmeye çalışıyordum.
Hocaefendi zaman zaman yayın kurulu toplantılarını bizzat kendisi idare ediyordu. Buralarda en çok dikkatimi çeken tavrı herkesin fikirlerini serbestçe ve tam bir gönül rahatlığı içinde ortaya koymasına fırsat vererek en isabetli tespite ulaşma çabası içine girmesiydi. Hatta bazen kendisi kendi fikrini toplantının başında söylese bile, toplantıya katılanlar buna tamamen ters düşen görüşlerini bile ortaya koymaktan çekinmiyor; hocaefendi de fikrini değiştirebiliyordu. Yani istişareye ve “müsademe-i efkardan barikayı hakikat çıkar” ilkesine büyük önem veriyordu.
Hocaefendiyle birçok kez şahsen görüşme fırsatı da buldum. Fikirleri çalışmalarımda bana hep şevk kattı. Bazı zamanlarda özellikle İslâm dünyasıyla ilgili çalışmalarımızdan övgüyle söz etmesi bize hem heyecan, hem de şevk kazandırmıştır. İslâm mecmuasının okuyucularına dağıtılan “İslâm Ülkeleri Ansiklopedisi” adlı çalışmamızın ortaya çıkmasına da onun fikirleri vesile olmuştu. Evlendiğimde de, taşıdığı mana maddi değerinden çok çok üstün bir kıymetli halı seccade hediye etmiş ve bu hediyesini bizzat kendi eliyle vermişti.
Son zamanlarda uzak beldelere göç etmesi sebebiyle hasretini çekiyorduk. Şimdi ebedi aleme göçtü. Artık hep onun hasretini içimizde duyacağız. Yazının başında yaptığım duayı sonunda da tekrar ederek: “Allah mekanını cennet eylesin ve bizleri de cennette ona komşu eylesin” diyorum