BİR GÖZÜN AĞLARSA, BİR GÖZÜN GÜLSÜN!..

Mehmet Barlas [email protected]
10.2.2001 Yeni Şafak

Türkiye'de iki tane iktidar olduğunu biliyoruz.. Biri "seçilmiş iktidar", diğeri de "atanmış iktidar"..

Aslında bu "ikili yapı" (veya dualizm), sosyo-politik yaşamın bütün alanları için söz konusu..

"Laiklik" ve "demokrasi" ilişkilerinde de, bu dualizm, bütün şiddeti ile karşımıza çıkıyor..

Bir de, iki arada-bir derede kalanlar var..

Mesela Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer..

Sezer, hukukun üstünlüğünden ve anayasal demokrasiden yana.. Bu açıdan, belli ki "derin devlet"i temsil etmiyor..

Ama "laiklik" konusunda, galiba, "demokrasisiz cumhuriyet" fikrine daha yakın..

Yani kimseye yaranması mümkün değil.

"Hukuk"u savunurken, yoğun medyatik kampanyalara hedef oldu..

Rahmetli Es'ad Coşan'a, Süleymaniye'ye defin izni vermediği için de, kendisini yerenlerden, övgü alıyor.

Bu da çok doğal..

Bir yöneticinin, bu dualist yapıda kendisini her kesime beğendirmesi imkansız..

Bakın "Bahtsız Ecevit"e..

Merve Kavakçı'nın başörtüsüne takıp, "bu hanımın haddini bildirin" diye bağırırken, ne övgüler almıştı bugün Sezer'i göklere çıkartan kesimden..

Şimdi ise, Sezer'in imzalamadığı Es'ad Coşan kararnamesi yüzünden, aynı kesim tarafından "şeriatçı" ilan edilmek noktasında..

Özetle, insanların da, toplum kesimlerinin de, medyanın da kafası karışık..

"28 Şubatçı" veya "kartelci" (ya da tekelci) medyanın başlık atıcı görevlilerine göre, kendileri dışındaki bütün yayın organları "dinci medya"..

Mümkün olsaydı, herhalde rahmetli İslam Çupi'ye üzülen yazı ve haberlerin başlığında, "İslam" adını değiştirip, "Laik Çupi" öldü derlerdi.

İş, böylesine bir kısır döngü içine girdi..

"Doğan Grubu"na bağlı olmak veya Dinç Bilgin'e sadakat, onlar için "laik cumhuriyetçi" olmaya yetiyor..

Kendilerine "demokrat medya" diyemiyorlar.. Çünkü alınlarında "28 Şubatçı" damgası var.. Çevik Bir kadar demokratlar.. Haberleri, "Andıç"lar kadar objektif..

Bu konuda o kadar sakatlar ki..

Mesela askeri müdahaleleri de, "iyiler" ve "kötüler" diye sınıflamışlar.. 27 Mayıs Atatürkçü olduğu için iyi.. 12 Mart, sola karşı olduğu için kötü.. 12 Eylül, dine taviz verdği için kötü.. 28 Şubat, Atatürkçü olduğu için iyi..

27 Mayıs'ta bir askeri darbeyle devrilen rahmetli Celal Bayar da, "12 Eylül komünizmin Türkiye'ye gelmesini önledi" diyerek, bu darbeye karşı sevgi seslendirirdi.

Hem "12 Mart"ta, hem "12 Eylül"de başbakanlıktan devrilen Süleyman Demirel de, "28 Şubat"ı çok sevmemiş miydi?.. Çünkü ilk defa devrilmemişti.

"Isparta Zeybeği"ni bırakıp, "10'uncu Yıl Marşı" ile "9'uncu Senfoni" arasında bir yerde takılmamış mıydı post-modern darbe döneminde?

Sahi.. Demirel cumhurbaşkanı olsaydı, Es'ad Coşan'a Süleymaniye'ye defin izni veren kararnameyi imzalar mıydı, imzalamaz mıydı?

Ne yapacağını, belki, "yazılmamak kaydı" ile Cüneyt Arcayürek'e anlatır ve bizler de, Demirel'in gerçek niyetini böylece öğrenirdik herhalde..

Sonuçta, bizim hayatımız böyle geçiyor..

Dört ya da beş yılda bir seçim yapıyoruz.. İktidarı değiştirdiğimizi sanıyoruz..

Doğrudur.. Başbakanlık binasına gelip-gidenler ve kırmızı plakalı Mercedes'ten inip, televizyon kameralarına demeç verenler değişiyor..

Ama "atanmış iktidar" ve "resmi ideoloji" pek değişmiyor.. O yüzden siyasi yapı da değişmiyor..

Ne yapsın Cumhurbaşkanı Sezer?

O da "dengeler"i kollamak zorunda..

Bu arada medyayı kullanarak, Çankaya'yı sıkıştırmaya çalışan Hüsamettin Özkan'ları falan, Es'ad Coşan'ın ruhu çarptı!

"Etibank Medyası" bile Sezerci oluyor..

Ecevit de "şeriatçı" konumuna düşüyor..

Bakalım Nazım Hikmet gelirse, nereye defnedilecek?

Bu cenaze konusunda, Cumhurbaşkanı Sezer ne tür bir tavır takınacak?

içindekiler | ana sayfa