"SİYASET ŞEYHLERİ"NİN OYUNUNA VETO...Kürşad Bumin [email protected]
10,02,2001Cumhurbaşkanı'nın Es'ad Coşan'ın cenazesinin Süleymaniye Camii hazîresine defnedilmesine izin veren hükümet kararnamesini veto etmesi üzerine yapılan yorumların büyük bölümü "Ankara"nın ne kadar çaresiz bir durumda olduğunu pek güzel açıklıyor. Burada söz konusu olan "çaresizlik" tabii ki bir tutarsızlıktan kaynaklanıyor. İsterseniz, Cumhurbaşkanı'nın vetosunun ve bu vetonun yolaçtığı yorumların analizine girmeden önce, "Ankara"da hakim olan zihniyetin nasıl bir şey olduğunun en veciz değerlendirmelerinden birisini aktarmak istiyorum. Şevket Süreyya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam" adlı hâtırâtında yer alan şu satırlara birkaç ay önce dikkatimizi çeken yazar, arkadaşımız Dücane Cündioğlu'ydu: "(...)
Bir gün Halk Partisi Genel Sekreteri (Saffet Arıkan) bizim bize benzeyişimizi daha elle tutulur bir şekilde şöyle anlattı: Azizim! Türkiye bir yumurtaya benzer. Herşeyimiz bu yumurtanın içindedir. Bu içerideki şeylerin dışarıdakilerle hiçbir ilgisi yoktur. İnkılaplarımız, dâvâlarımız hep bu yumurtanın içinde!" Bir ülkenin "yumurta"ya benzemesi tabii ki olacak iş değildir.
Tarihte hiçbir toplum "dışarıdakiler"le şöyle ya da böyle bir ilişki kurmadan edememiştir. Ama bu "yumurta" hikayesi bazı ülkelerin yönetimleri tarafından ısrarla savunulan bir tez, ya da hiç değilse bir "iddia" şekline gelebilir. Aynen Safet Arikan'ın yaptığı benzetmede olduğu gibi. Birbirine sıkıca bağlı olmasına rağmen, bir yönetimin, bir iktidarın kendisini sadece "dışardakiler" değil, "içerdekiler" karşısında da "yumurta" gibi hissetmesi bu hikayenin en acıklı sayfasıdır.
Bu öyle bir yönetimdir ki, adına "siyaset" denilen ve aslında "toplumsuz" düşünülemeyecek olan bir alana bambaşka bir anlam yükleyerek, kendisini "toplum"a tamamen kayıtsız bir "kamu otoritesi"nin var olabileceği gibi bir bâtıl itikadın partizanı olarak tarif etmiştir. "Toplumsuz bir siyaset" ya da "toplumsuz bir kamusal hayat"! Duyar duymaz insanı gülümseten bu tez, Saffet Arıkan'ın bir "yumurtaya" benzettiği Türkiye'de maalesef pek de yadırganmıyor.
Mesela şu "Tarikatlar meselesi"... Bu ülkede yaşayan hemen herkes iyi biliyor ki, bu ülkede önemli sayıda insanın kendilerine çizdiği "tarîk" tarikatlardan geçmektedir. Ama olsun! Bizim "toplum"dan söz ederken böyle bir "vakıa"ya kayıtsız kalmamızdan tabii bir şey olamaz! Milyonlarca insanı kuşatan böyle bir kimlik ne araştırılmaya, ne merak edilmeye, ne de bu çerçevede bir çözüm arayışına girilmesi için hiç mi hiç önemli değildir!
Her aileye neredeyse bir "sosyolog"un düştüğü bir ülkede (yani Türkiye'de!) adına "sosyal bilimler" denilen ve asıl amacı adı üstünde "sosyal" olanı keşfetmek olan disiplinlerin "temiz" araştırma konularının arasına bu tür meraklar giremez! "Tarikatlar"ı devre dışında bırakarak sanki "gecekondu sorunu"nu, "şehirleşme"yi, vs anlayabilmek mümkünmüş gibi... Onlar "yokmuş gibi" yapacağız; cumhuriyetin tarif ettiği toplum ve insan modeline girmedikleri için onlara kayıtsız kalacağız; Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki tarikat, tarikat-i medeniyedir" olarak ifade ettiği ve bugünün sosyal (ya da "moral") bilimlerinin geldiği yer açısından çok tartışmalı bir değerlendirmenin arkasına sığınarak "Toplum ancak benim istediğim biçimde olursa toplumdur"(!) şeklinde ifade edebileceğimiz bir inatla kendimize yeni toplumsal gerçeklik yaratmaya çalışacağız...
Ülkenin "siyaset"i ve milletvekilleri de "yokmuş gibi" yapacaklar; ülkedeki bilim adamları da... Ülkedeki "siyaset" bu konuda da "ikiyüzlü" davranacak; Atatürk'ün sözlerinden başka bir şey söylemeyi gereksiz gören DSP'li Rıdvan Budak da, Cumhurbaşkanı'nın vetosunu "eleştirir gibi yapan" ve durumu ne kadar "basitleştirirse" o kadar iyi olacağını düşünen ANAP'lı Eyüp Aşık da... Pazartesi bu konuya devam edelim. Ancak merak edenler için oyumun rengini şimdiden söyleyebilirim: Cumhurbaşkanı vetosuyla, hiç değilse, "tarikatlar meselesi"ne ilişkin olarak "siyaset"te yaşanan "ikiyüzlülük"ün bir bölümüne son vermiştir. "Siyaset şeyhleri"nin bu alandaki oyunlarının ömrü buraya kadarmış... Diğer şeyh ve müritlerin hak ve özgürlükleri de pazartesiye...