ÖTEKİ DÜNYAOrhan Tahsin
12.02.2001, Ortadoğu“Öteki Türkiye” tartışmasına seyirci kalan büyüklerimiz, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, başbakan Yardımcımız, eski bir Cumhurbaşkanımız, merhum bir Cumhurbaşkanımız yedi sülalesi “Öteki Dünya” tartışmasının tam ortasında kuruldular. Bir karış, bir avuç toprağın tartışması yapıldı.
Bu dünyanın nimetlerinin paylaşılması tartışmasından ellerini eteklerini çekenler, öteki dünyanın nimetleri konusunda, eteklerindeki taşları, toprakları döküp durdular.
“Öteki Dünya” ile ilgili tartışmanın başlangıç yeri, dünyanın öteki ucu, Avustralya.
Dilerseniz hem bu dünyayı hem de öteki dünyayı kucaklayan olayı şöyle bir özetleyelim:
İki bilim adamı, Prof. Dr. Esad Coşan ile damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel, Avustralya’da bir trafik kazasında ölüyorlar.
Bu trafik kazası, iki Türkiye’yi de ayağa kaldırıyor.
Çünkü, Prof. Dr. Esad Coşan “sıradan” bir kişi değil. Seveni sayanı çok olan bir insan.
Nakşibendi tarikatı’nın şeyhi.
Öyle ki, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar onun “müridi” olmakla övünüyorlar.
Çoğu onun rahle-i tedrisinden geçmişti.
Milletvekili seçilirken, onun “icazetini” almışlardı.
Satır arasında şunu da belirteyim.
Ben de Esad Coşan’la aynı yollarda, aynı sıralarda okumuş bir kişiyim.
Vefa Lisesi’nde ayrı sıraları paylaştık.
O yıllarda iyi bir öğrenciydi.
Şeyhliği evlendikten sonra kazandı.
“Okul arkadaşlığı”nın ötesinde, Esad Coşan’ın çalışmalarını bir gazeteci olarak izledim.
Gerçekten alım, fazıl, kamil bir kişi idi.
Parlak bir beyindi.
Cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını, başbakan yardımcılarını, milletvekillerini ardından sürüklemesi, beyninin parlaklığının bir kanıtı idi.
“Türkiye’ye yön verdik, Türkiye’yi dünyaya açtık, yeni bir vizyon yarattık” diye yeri göğü inleten bir ailenin bireyleri bile onun postunun kenarına ilişmelerinden dolayı “övünme payı” çıkarıyorlardı.
“El öptürmeleri” ile ünlü bir başbakan “baba” önünde eğiliyordu.
Ya ötekiler?
Onlar ıslık çalışmayı yeğlemişlerdi.
Mezarlıktan geçerken, korkudan ıslık çalanlar vardır ya.
Yine satır arasında, bir başka noktayı belirteyim.
Merhum Prof. Dr. Esad Coşan’ın birkaç yıl önce yayınladığı “SAĞDUYU” gazetesinde de köşe yazıları yazdım. Gazetenin yayına başlayışından kapanışına kadar.
Bugün ORTADOĞU’da nelere değiniyorsam, SAĞDUYU’da da aynı konulara değindim.
Bir satırıma, bir harfime bile dokunulmadı.
“Onu yazma, bunu yaz” denilmedi.
Üstüne üstlük, Hocaefendi’ye gönülden bağlı öteki köşe yazarları, ismimi köşelerine konuk ettiler:
“Orhan Tahsin’in yazılarını çok beğeniyoruz” dediler.
Prof. Dr. Esad Coşan, o günlerde Avustralya’ya göç etmişti. Gazeteyi oğlu Nureddin Coşan yönetiyordu. “Okul arkadaşı” olduğum da bilinmiyordu. Baba’dan “sevgi”, Oğul’dan “saygı” gördüm.
Bana sorarsanız, SAĞDUYU o kesimin en “aydınlık” gazetesiydi.
Olaylara adı gibi, “sağduyu” ile yaklaşıyordu.
O sağduyuyu, son “türbe” tartışmaları sırasında da, cenaze töreninde de yaşadık.
“Cumhurbaşkanı’nın takdiridir” dediler.
Ölüme giden yolun taşlarını yerlerinden oynatmadılar. Onbinlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde küçük bir taşkınlık bile olmadı.
Cenaze töreninde yalızca saygı vardı, sevgi vardı.
Öte yanda, “Müridleri” bile tartışılacak kişiler, Türkiye’yi yönettiklerini sanan politikacılar bu iki ölüden çıkar sağlamak için birbirlerini yemeyi sürdürdüler.
Tarikat türbedarlığı yaptılar.
“İskatçı gibi” davrandılar.
Daha ayıp bir deyimle, “ölü gömücülüğü”ne soyundular.
“Öteki Türkiye”yi görmezden gelenler “Öteki Dünya” cı kesilmişlerdi.
Uçları kendilerine dokunan gelişmeleri, “Türkiye’ye 3. Dünya görüntüsü veriyor” diye eleştirenler, Türkiye’yi “Öteki Dünya” görüntüsüne sokmaktan çekinmediler.
“Öteki Türkiye’nin insanları, “Öteki Dünya” tartışmalarını, Türkiye’yi Fatiha okunulacak duruma getirenleri ibretle, şaşkınlıkla izlediler.
Onlar, yalnızca iki ölüye Fatiha okumakla yetindiler.