ES'AD HOCAM'LA
ASKERDE BERABERDİK
İsmet Sönmez
Ben muhterem
Es'ad Hocam'ı, Ankara İlâhiyat Fakültesi'nde öğrencilik yaptığım zaman tanıdım
(1962-1966). Kendisi Prof. Necati Lugal hocanın asistanı idi. Klasik Türk
Edebiyatı derslerine hocasıyla beraber girerdi. Tahtaya yazılan yazıları gayet
düzgün bir şekilde Es'ad Hocam yazardı. Kelimeleri açıklama konusunda hocasına
yardımcı olurdu. Es'ad Hocamız hocasına saygılı, nezaketli, bilgili ve çalışkan
bir kimse idi. Öğrenciler olarak kendisini seviyor ve sayıyorduk.
Ben fakülteden mezun olduktan sonra dört beş yıl Es'ad Hocamı göremedim. 1971
yılı Ekim ayının 15. günü askerlik görevimi yapmak üzere Tuzla Piyade Yedek
Subay Okulu'na gittiğim zaman, nizamiyenin dışında Es'ad Hocam'ı gördüm. Selâm
verdim. Hal ve hatırını sordum ve:
"--Hayrola hocam! Yoksa burada askerlik yapan bir tanıdığınız var da onu görmeye
mi geldiniz?" diye sordum.
"--Ben kendim askerlik yapmaya geldim." dedi.
Ben de oraya askerlik yapmaya geldiğimi söyledim. Hocam bana, aynı yere
düşebilmemiz için nasıl hareket edeceğimiz anlattı. Aynen onun söylediği gibi
yaptım. İlgililer ikimizi de 3. Bölüğe, tanksavar takımına yazdılar. Numara ve
isimlerimiz arka arkaya olduğu için, ikimizi aynı koğuşa, yan yana olan
yataklara verdiler.
Es'ad Hocam hiç aksatmadan sabah namazlarına kalkardı. Abdestini aldıktan sonra
beni kaldırırdı. Koğuşta namaz kılmasına izin vermiyorlardı. Yukarıya çıkan,
fakat kullanılmayan bir merdiven vardı. Onun bir yerinde, iki kişi namaz kılacak
kadar düz bir kısım vardı. Hocam namaz kılmak için orayı keşfetmişti. Karton
bulup oraya sermişti.
Oraya çıkar sabah namazını kılardık. Es'ad Hocam imam olurdu, ben cemaat
olurdum. Cemaatle namazımızı kılardık. Duayı yaptıktan sonra Kur'an okurdu.
Seccadesini yanında devamlı taşıdığı bir çantası vardı, Oradan ayrılacağımız
zaman, çantayı açardı, kırmızı elma ile bir çakı bıçağı çıkarırdı. Elmayı
soyardı, yarısını kesip bana verirdi. Elmalarımızı yerdik. Konuşarak koğuşa
gelirdik. O zamana kadar, öteki arkadaşlar da kalkmaya başlarlardı.
Es'ad Hocam'la birbirimizden hiç ayrılmıyorduk. Yemekte beraberdik. Tâlimde ve
derste beraber oluyorduk. Kendisi hiçbir şeyden şikâyet etmezdi. Her görevi,
bütün dikkatini vererek ve gayretini harcayarak, en iyi şekilde yapmaya
çalışırdı.
Öğle namazları yemek tatili zamanına gelirdi. Garnizon içinde bir cami vardı.
Oraya giderdik ve namazımızı orada kılardık. İki, üç saf kadar cemaat olurdu.
Bizim dönem ilâhiyat fakültesi ve yüksek İslâm enstitüsü mezunlarının çok olduğu
dönemdi. Onun için namaz kılanların sayısı fazla idi. Bizden önceki dönem de
öyle imiş. Hayrettin Karaman ve arkadaşları varmış. O namaz kıldığımız cami
onların zamanında açılmış.
Cuma namazlarını da o camide kılardık. Cami dolardı. Subaylardan da cumaya
gelenler olurdu. Biz o camiyle minare yaptırmak istedik. Ancak okul
komutanlarından izin alamadık. Bu sebepten minare yapılamadı.
İkindi namazlarının vaktinde tâlimde bulunurduk. Mehmet Mergen adında bir
üsteğmen vardı. Bize tâlimi o yaptırırdı. Aslında o zât sert görünen bir kimse
idi. Fakat iyi tarafları vardı. İkindi namazı vaktinde on dakika istirahat
verirdi. Biz hemen Es'ad Hocam'la namaz kılmaya dururduk. Arkadaşlarımızdan
başkaları da gelirdi. Parkalarımızı yere serer cemaatle namaz kılardık. On kişi
kadar olurduk. Üsteğmen kenardan bizi gözetlerdi. Namaz bitmeden düdüğünü
çalmazdı. Namaz bittikten sora düdüğünü çalar ve tâlimi başlatırdı.
Bu subay Es'ad hocamızın değerli bir ilim adamı olduğunu biliyordu ve namaz
kılmasını kolaylaştıracak şekilde davranırdı. Bu durumdan biz de faydalanırdık.
Tâlimde asker selâmını öğrenmiştik. Hocamla ikimiz Tuzla'ya çıkmıştık. Hocam
bana şöyle dedi:
"--İsmet, bugün bir komutanı selâmlayalım ve ona da iyi dikkat edelim!"
Biz beraber giderken karşımıza bir albay geldi. Biz ikimiz birden ona güzel bir
selâm çaktık. Cuma günü namaz için camiye gittik. İçeri girip yan yana oturduk.
Bir albay bizlere nasihat etmek için konuşuyordu. Baktık ki, o selâmladığımız
albaydı. Birbirimize bakıp, "Selâmımız boşa gitmemiş!" diye fısıldaştık.
Ankara'nın Kalaba mahallesinden, Es'ad Hocamızı iyi tanıyan Sacit bey vardı. O
başka bölükte idi. Fakat, fırsat buldukça hemen bizim yanımıza gelirdi. Sacit
girişken ve konuşkan bir arkadaştı. Hoş sohbetlere vesile olurdu.
Es'ad Hocam bize çok güzel beyitler okur ve onların açıklamasını yapardı. Ben
hoşuma giden beyitlere, "Hocam! Ben bunu almak istiyorum!" derdim. Hocam onu bir
kağıda yazıp bana verirdi. Beyitlerin çoğunu ezberlemiştim.
Hocam çok konuşmazdı. Az ve öz konuşurdu. Konuştuğu zaman da tam taşı gediğine
koyuverirdi.
Bölüğümüzde sağ-sol gruplar vardı. Derslerde iki grup arasında tartışmalar
çıkardı. Es'ad Hocam tartışmaları önce dinlerdi. Sonra o konudaki fikrini,
herkesin kabul edeceği bir şekilde açıklardı. Yani son noktayı o koyardı. Ondan
sonra da söz söyleyen olmazdı. Zira Hocam, doçent seviyesinde bir ilim adamı
idi. Herkesin ona saygısı vardı. Arkadaşlar ona, "Ağabey!" veya "Hocam!" diye
hitap ederlerdi.
Hafta sonları cuma akşamından Hocam İstanbul'a giderdi. Cumartesi ve pazar
günlerini, İskenderpaşa camisinde bulunan kayınbabası Mehmed Zâhid Kotku
Hocaefendi'nin ve çocuklarının yanında geçirirdi. Pazar akşamları gelirdi.
Çantadan çıkarttığı elmaları da oradan getiriyordu.
Fakülteden arkadaşımız Ahmet Yüceler de Tuzla'da aynı devredeydik. Onun bir
arabası vardı. Nizamiyenin dışında bir kenarda dururdu. Çoğu zaman o, hafta
tatillerinde Ankara'ya gelirdi.
Tuzla'da yedek subay okulunda çok hoş vakit geçiriyorduk. Zamanın nasıl
geçtiğini anlayamazdık. Değerli Hocamın sayesinde askerliğin zor kısmını kolay
geçirdik. Altı ay bitince, bizim okul devresi tamamlandı. Hepimiz yedek subay
asteğmen olduk. Kuralarımızı çektik. Es'ad Hocam'a kur'ada Ağrı Patnos çıktı.
Bana başka bir yer çıktı. Oradan ayrıldık, kıta görevimizi yapmaya gittik.
O zamanlar yedek subaylar için askerlik 18 aydı. Ancak biz askerde iken bir
indirim yapıldı. 15 ay oldu. 1972 yılının sonunda askerlik görevlerimiz bitti,
terhis olduk. Esas görevlerimizin başına döndük.
Sonraki zamanlarda ben Ankara'ya geldikçe Es'ad Hocam'ı ziyaret ederdim. Her
konuda bana yardımcı olmaya çalışırdı. Onun vefatı bizler için büyük bir kayıp
oldu. Cenâb-ı Allah mekânını cennet eylesin... (*)
(*) ULUŞAN Talip, Prof.
Dr. M. Es'ad COŞAN Hocaefendi İle İlgili Hatıralar, s. 207-212, Ankara 2001)
|