İndir
(İndirdiğiniz MPEG-4 formatlı videoyu izlemek için QuickTime programını kullanabilirsiniz.)
O BİR HİDAYET REHBERİYDİ (*)
Raif CİLASUN
Muhterem hazırûn... Sizinle teşerrüf etmekten çok mutluyum. Bugün burada üstadımızın anılarıyla gaşyolacağız, onu sevgi rabıtalarımızla anacağız, ruhu mübareklerini ta'ziz edeceğiz inşaallah. Ne mutlu sizlere ki salih, veli, hak yolun rehberi muhterem mürşidimizi anmak ve bu günü ihya için muhtelif yerlerden geliyorsunuz, inşaallah ecrine nail olacaksınız, sizleri tebrik ederiz.
Salihlerin anıldığı yere rahmet yağar. O mekân mübarekleşir. Topluluğun üzerine de Allah'ın rahmeti yayılır; salih, veli kullar veresetül enbiya asla ölü değillerdir. Onların ruh-u mübarekleri ziyaretçilerin yanında bulunmakta, beşuş bakışlarla bizleri süzmektedir. Bundan hiç şüphe etmeyiniz, muhakkak aramızdadır. Biz onu görmüyoruz ama o bizleri görüyor, o da Cenab-i Hak'dan bizim için rahmet ve gufran dilemektedir.
Muhterem kardeşlerim!
Ben bu zat-i şerifi 1954 senesinde mübarek evlerinde ziyaret etmiştim. Elini öpmüştüm onunla ilk karsılaşmamda gönlüm ona öyle bir kaynaştı ki beni adeta büyülemişti. Yanıbaşına aldı, bana iltifat gösterdi. Bakışları içimi kalbimi ıslattı. Sanki ilahi bir güç beni o dakikada mi'raca yükseltmişti. Beni kendine bağladı. O gün bu gün hâlâ hatıralarıyla yasarım.
O mübarek bir zattı. O bir hidayet rehberiydi. Nice kibri, günahı burnunu asmışları hidayete kavuşturmuş, gufran suyuyla yıkamış ve cennete yolcu etmiştir. Onda öyle ilâhi doğuşlar vardı ki, ziyaretine gelenlerin niyetlerini, kalbinden geçenleri okur, sormadan cevabini verirdi. Onu vasıflarıyla kudsiyetiyle tam anlatmaya girişirsem gündüzler, geceler kâfi gelmez. Sizlere tavsiyem Anılarla Mehmed Zahid Kotku kitabında muhterem damadı Prof. Dr. M. Esad Coşan Efendi'nin hatıralarını okuyunuz. Kendini Allah'a nasıl adamış, öğrenirsiniz.
Zeyrek'teki Ümmü Gülsüm camiinde her cumartesi yatsı namazını müteakip onun sarih ifadeleriyle açıkladığı Ramuz derslerini dinlerdik. Müslümanlık nasılmış, onun dilinden öğrenirdik. Sözle müslümanlık olmaz. Onu yasamak gerek diyordu. O bir inanç manzumesiydi.
Müslümanlik harami, helali tanımaktır. Müslümanlık insanim diyenlerin şiarıdır. O şeriattır, bütün kainata seslenir. Medeniyetin ta kendisidir. İlme, irfana dayalıdır, tevhide dayanır derdi. İlmihal bilgisi müslümanın mihenk taşıdır derdi.
''-Yâ Rab; sana asi olan, şeriatına karşı gelen, sirke, küfre ayağı kayan mudil kişiye uymaktan beni koru!'' der ve arkasından ''Amin'' derdi.
''-Müslümanlığı ciddiye almayan kişinin Müslümanlıktan söz etmesi kandırıcı olmaz mi?'' der ve arkasından ''O münafıktır'' derdi. En çok iman ve akaid üzerinde dururdu. ''Ortalıkta dinsizlik ve dine karşı düşman kesilenler türedikçe bu afete karşı çok dikkatli olmak lazım; müslüman görünen sapıkların batılılaşma, çağdaşlaşma laf ve hezeyanlarına kapılmayın!'' derdi.
''Ecdat malini mülkünü feda etti, 3 kıtaya böyle hakim oldu. Dünyaya ışık saçtı.Tevhit bayrağını bas ucuna dikti. Böyle bir ecdadın torunlarını Cenab-i Hak küfre döndürür mü hiç; Türkiye'mizde ezan sesleri susmayacak. Türk milleti Kur'an'dan kopartilamaz, ilâhi buyruklar müslüman Türk milletinin benliğinde milletin şiarı olacak. İslâm'ın nuru parlayacak'' der, sesini yükseltir kalbi heyecanla çarpardı. ''Ye'se hiç gerek yok, müslüman umudunu Allah'tan kesmez ve kesemez, çünkü bu Kur'an'ın buyruğu. Yeter ki Kur'an'a sarılsın, yolunu yol etsin, dünyaya ferman okur'' derken Hocaefendi'nin gürlemesi görülmeye değerdi. Arslan kesilirdi.
Geceler yapardık. İstanbul'daki medfun zatların kabirlerini ziyaret ederdik. Onlar hakkında bize malumat verirdi. Ramazan sonunda itikâfa giren çok olurdu. Teravih namazı hatimle kılınırdı. Zühd ve takvâ önerir, şeyhlik taslamazdı. Cenab-i Hak rahmet eylesin.
Sami Efendi'yi ziyaret ederdim. İsmailağa'da Ali Haydar Efendi vardı. Kulağı ağır işitir ama ağzı güzel laf ederdi. Hasan Basri Hazretlerine ''Size intisab etmek istiyorum!'' dedim. O mübarek ''Bende intisab yetkisi yok, sana iki kaynak tavsiye edeyim; biri Sami Efendi biri Mehmed Zahid Efendi'' dedi.
Sami Efendi'yi ziyaret ettim. ''Size intisap etmek istiyorum'' dedim. Onun üzerine bana istihare tavsiye etti. Üç defa üst üste rüyamda Mehmed Zahid Kotku hocamızı gördüm. Adeta ''Gel, gel sen benimsin'' diyordu. Rüyamı Sami Efendi'ye anlattım. ''Sen kardeşim Mehmed Efendi'ye aitsin. Ha o, ha ben fark etmez'' dedi.
Bir gün aklımdan geçti. Hocamı cemaatiyle beraber evime davet edeyim dedim. O aksam yatsı namazında İskenderpaşa'ya gittim. Davetimi bizzat Mehmed Zahid Efendi'ye bildirecektim. O aksam mihrabda yoktu. Esad Coşan hocamızın muhterem pederi Halil Necati Efendi vardı. Ertesi gün davet ederim diye düşündüm. Perşembe aksam Osman Çataklı geldi. ''Hocamız bu cumartesi toplantısını sizin evde yapmayı arzulamış'' emrini getirdi. Bir hoş oldum, aklımdan geçen daveti hocamız bana haber veriyordu. Bu bir kerametti.
O rüya görmemi teklif etmedi. O kalplerin fatihiydi. Rüyaya hiç gerek görmezdi. Va'zü irşadlarina bayılırdım. İnsanin ruhuna hitab ederdi. Dinleyenleri tılsımlardı, kendine çekerdi. Hitabeti tatlı, akıcıydı. Mevzuuna göre zaman gelir celâllenirdi. Kur'an ve hadis çizgisinde konuşurdu. Fıkıh ve itikat konularına önem verirdi. ''Bir müslüman şeriatten kopamaz, koptuğu anda müslümanlıkla ilgisi kalmaz'' derdi.
Ona bir gün tasavvufu sordum anlattı. ''O bir ilimdir, kökü Hazreti Adem'den baslar, zühd kelimesiyle peygamberimiz Hz. Muhammed'le düğümlenmiştir.'' dedi. ''Tasavvuf kalblere hakimdir, yumuşatır. İnsanı Allah'a ulaştırır.'' demişti. ''Hakka hakikate ulasan yolun en kestirmesidir. Tasavvuf inanç duygularını şahlandırır, zahirle batin duygularını birleştirir, bütünleştirir. Bu insanin yaradılışında vardır. İnsanı ahsen-i takvim zincirine bağlar. Esfeli safilin'e yuvarlanmaktan kurtarır.'' derdi.
''Tasavuf bir iman ışığıdır. Bu kandil yandığı sürece takvâ galebe çalar. O bir tatlıdır, aç karnına, yâni akâid ve fıkıh bilgisi olmayan insanin manevi midesine dokunur. Fayda yerine zararlar olabilir. Tasavuftan önce fıkıh ve zahirî ilimleri almak, hazmetmek, ondan sonra tasavvufla vücudu mânevî yönden beslemek gerekir. Kemalleşmenin basamağı şeriattır. Bunu idrak edemeyenler asla mutasavvıf olamaz. Kaş yapayım derken göz çıkartırlar.'' derdi.
''Ben ehli tasavvufum diyerek kendini masivaya bağlamak tasavvuftan kopmaktır. Tasavvuf dünya ile ilgiyi kesmek değildir. Zekat, hac hepsi dünyaya dayalıdır. Çalışacak kazanacak, yuvasını doyuracak, etrafa açılacak ki, kulluk görevimi tam yapabilsin. Dünya ile ahiret ayni terazide tartılmalıdır. Hak hukuk çok önemlidir. Müridler ittikaya sahip olmalı, hoş görülü olmalıdır. Yasayisiyla örnek olmalı. İnsanlara karşı iyi davranmalıdır. Bu ehli tasavvuf yoludur'' derdi.
Muhterem üstadımız Mehmed Zahid Kotku Hazretleri buyurdular ki: ''İnsanlar güzel davranışları, sadece okumakla elde edemez, karşısında örnek insan arar. Kainatta tek örnek insan Hz. Peygamberdir. Ondan sonra sahabe-i kiram, tabiin alimleri, velîler, mürşidler her biri örnek insan olarak çevrelerine ışık saçarlar.''
İste mürşidimiz Mehmed Zahid Kotku Efendi hazretleri de bizim yetiştiğimiz son devrin ilahi güneşlerinden biridir. O görünmeyen üniversitesinde nesillerin elinden tutmuş, eğitmiş, hidayete kavuşturmuş ve yetiştirmişti. Muhterem Mehmed Zahid Kotku Efendi Hazretleri cennetmekan sadece sağlığında değil, bıraktığı eser ve telifatıyla füyüzat ve irşadını devam ettirmektedir.
Cenab-i Mevla, muhterem mürşidimizin hayatinin bizlere örnek olmasını nasip eylesin. O bizler için hak yolun bir güneşiydi. Böyle alicenap bir mürşidin halleriyle hallenmekte olanlara ne mutlu!..
(*) Son Uyarı, Kasım 1997