SİYASETE, SANAYİYE, SOSYAL HAYATA DAMGASINI VURMUŞTUR (*)İsmail Durak ÜNLÜ
Altın Silsile'den Aziz Efendi Hz. üniversite öğrencilerini fakültelerin kapısında ziyaret ederek, daha namaz kılmayı bilmeyen gençleri evlerine götürürmüş. Böyle böyle bugün ismi meşhur bir çok insan İslam'ı bu tekkede öğrenmişler.
O zamanki Türkiye'yi hatırlarsak; ülke bastan ayağa tarla hükmünde. Elektrik yok, su yok, alt yapı yok, fabrikalar yok; ticaret, sanat azınlıkların elinde, müslüman ahali ise rençber, tarlada uğraşıyor.
Böyle bir dönemde Aziz Efendi Hz. Türkiye'nin kalkınması için lazım olan unsurları toplamış onun dervişleri bu memleketin yollarını yapmışlar, çeşmelerinden su akıtmışlar, evlerindeki lambaları onlar yakmışlar.
Bunun arkasından Mehmed Zahid Kotku Rahmetullahi aleyh emaneti daha iyi noktalara götürmek için gayret etmişler ve ilk defa bu ülkede sosyal hayata ve sosyal organizasyonlara imzalarını atmışlardır. Cemiyetleşmede ilk imza Mehmed Zahid Kotku Hazretlerine aittir; İlim Yayma Cemiyetini o kurdurmuştur. Neşriyatta ilk imza ona aittir. -Sönmez neşriyat gibi-
DSI, YSE, DPT pek çok kurumun kurulusunda bu tekkede yetişenlerin, dolayısıyla Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin imzası vardır. Yani öyle bir sadaka-i câriye ki hâlâ üzerinde kullandığımız vasıtalarla geçtiğimiz yollar onların eserleri.
Türkiye'nin sözde aydın kafaları ve idarecileri ''Türkiye bir tarım ülkesi olacak!'' demişlerdir. Sanayinin (s)'sinden kimsenin haberi yoktur fakat o mübarek zat; Gümüş Motor'la Türkiye'nin sanayi ile tanışmasına vesile olmuştur.
''Müslümanlar belki sanayileşir'' endişesine kapılan bazı dış mihraklar içerideki kendi yandaşlarını sanayide sivrilttiler. Onlar güçlendi ama nihayetinde Türkiye de güçlendi; yani Hocaefendi Hz. istikbalde güçlenmenin bu yolla olduğunu bildiği için adımını atmıştı.
Türkiye'de siyasete de Mehmed Zahid Kotku Hz. damgasını vurdu. Dindar insanların siyasette imkan ve fırsat bulduğu yıllarda; mesela 50-60 arası DP iktidarına, hürriyetlerin ve dini hayatin gelişmesi noktasında bir manada destek verildi. 60'tan sonra ihtilal dolayısıyla bazıları ''bunlar gelişiyor gelişmesin'' diye tedbir aldılar. 70'li yıllarda muhtelif partiler dindar adayları öne çıkarma ihtiyacını duydular. Böylece her alanda bir atilim, bir hareket Mehmed Zahid Kotku Rahmetullahi aleyh Hocaefendimiz döneminde başlatılmış oldu.
İste 1980 13 Kasımında hakka yürüyen üstadımız kendisinden sonra kalanları da o kadar çok seviyor olmalı ki; en büyük mirasını vefatından sonrasına bırakmışlar. Vefatından önce belki de son emirleri Hakyol Vakfi'nin Es'ad Coşan Hocaefendimiz tarafından tesisi idi. Her şeyin yeniden ihyası için yola çıktı.
1980 den sonra İskenderpaşa cemaatinin şekillenmesi geçmişte ekilen tohumların devşirilmesi seklinde idi. Kendi kurumları kurulmaya başlamıştı. Seha Neşriyat, Vefa yayıncılık, İslâm, K. Aile, I. Sanat, Panzehir dergileri; ticaret, sanat, kültür, siyaset her alanda birinci derecede müdahil olmağa başlamıştır. Tasavvufî Ahlâk ve diğer eserleri okuduğumuzda Mehmed Zahid Kotku Rh. hocamızın bize emrettiği ama tesis edemediğimiz pek çok şeyin 80'den sonra kendi halefi (Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi) tarafından tesis edildiğini görürüz.
Tasavvuf Ahlak'ta ''Çok ortaklı ticari müesseseler kurun der.'' Bu bir emirdir. Bu emrin ifasi 80'den sonra gerçekleşmiştir. ''Vakıflar kurun, hayır hizmetleri yapın fakir talebeleri okutun, onlara sahip çıkın!'' denilmiştir. 80'den önce cemaat bu faaliyetleri ferden yapıyordu. 80'den sonra Hakyol Vakfı, İlim Sanat Vakfı, Sağlık Vakfı deruhte etmeye başlamıştır, kurumlaşmıştır.
''Hani nerde bizim hastanelerimiz, dindar tabiblerimiz!'' diyordu. Sağlık Vakfı eliyle poliklinikler hastaneler kuruldu. ''Hani nerde münevverlerimiz, dindar talebeler yetiştirecek müesseselerimiz!'' diyordu. Asfa kolejleri, muhtelif mektebler bu dönemde kuruldu.
Birlikten kuvvet doğar, birlik beraberlik içinde olalım diyordu; inşallah önümüzdeki günlerde; herkesin ye'se ve sıkıntıya düştüğü bir ışık ve aydınlık aradığı hemen her kurumdan ve her liderden umutların kesildiği bu dönemde ''Bir çıkış nerden ve nasıl olacak, hep bu filmi böyle mi seyredeceğiz?'' denildiği bir dönemde, inşaallah önümüzdeki günlerde o çıkısı da bize göstereceklerdir. Bundan zerre kadar şüphemiz yoktur.
(*) Son Uyarı, Kasım 1997